Türeli, vatandaşın alım gücünün daha da düşeceğini belirtirken piyasadaki tekelleşen firmaların yüksek fiyatları tetikleyeceğini ve enflasyon hedeflerinin de düşmeyeceğini kaydetti. Türeli, “OVP’ye göre iktidar sokağın sesini duymuyor ve erken seçimden de kaçmaya devam etmeyi planlıyor” dedi. TBMM Plan Bütçe Komisyonu CHP Sözcüsü Türeli yaptığı açıklamada iktidarın açıkladığı OVP’yi değerlendirdi ve şöyle konuştu: -OVP, önümüzdeki üç yılda Türkiye ekonomisinin uygulayacağı makroekonomik politikaların ve hedeflerin içerildiği, aynı zamanda bütçenin de büyüklüğünü ve çerçevesini belirleyen bir ön doküman olma niteliğine haiz bir belge. -Türkiye ekonomisinin geçmişten bugüne taşıdığı ve son dönemlerde giderek ağırlaşan yapısal problemlerini çözebilecek bir perspektife sahip değil. Daha çok bir iyi niyet ve temenniler belgesi niteliğinde. Enflasyonun düşürülmesi hedefi üzerine inşa edilmiş gözüküyor. -Belirlenen hedeflerde yıllar itibarıyla çok ciddi sapmalar var. Bu durum da OVP’de yer alan politikaların ve hedeflerin ekonomideki karar alıcılar nezdinde bir inanılırlığı ve kredibilitesinin bulunmadığını ortaya koyuyor. -Temel hedefler ve makroekonomik dengeler gerçekçi değil ve kendi içinde ciddi tutarsızlıklar, çelişkiler içeriyor. -Hazine ve Maliye Bakanı, geçen yıl 2026 yılı sonunda enflasyon tek haneye inecek, ondan sonra işçinin memurunun emeklinin durumu iyileşecek diyordu. Ama görüyoruz ki enflasyon hedefinin tek haneli seviyeye inmesi 2027 yılına kaldı. Enflasyonu kontrol altına almak için uygulanan talebi kısıcı politikalar bir taraftan işçinin memurun emeklinin reel gelirinin düşmesine, hanehalklarının harcamalarının azalmasına neden olurken, diğer taraftan ekonomideki reel yavaşlama KOBİ’lerin, esnafın ciddi bir kriz içine girmesine yol açmıştır. Bu durum önümüzdeki süreçte de devam edecektir. -Buradaki temel sorun 2023 seçimlerinden bu yana yaklaşık 2,5 yıldır sürdürülen ekonomik programın dezenflasyon politikasının başarısızlığıdır. Ekonominin yapısal problemlerine çözüm üretemeyen bir ekonomik programın başarısız olması beklenen bir sonuçtur. -Yüksek enflasyon fiyatlama alışkanlıklarını bozarak enflasyonun bir kısır döngü içinde kendini sürdürmesine yol açmaktadır. -Özellikle 2021 faiz indirimi sonrası gayrimenkul fiyatlarında ve kiralarda gözlenen ve inşaat maliyetlerindeki artışlarının çok üzerinde gerçekleşen yüksek artışlar enflasyonun düşürülmesinin önündeki engellerden biridir. -Ekonominin üretim yapısında tekelci ve oligopolist yapıların varlığı kar itişli bir enflasyonist süreci tetikleyerek enflasyonun belli seviyelerin altına indirilebilmesini zorlaştırmaktadır. -Ülkemizin içinde bulunduğu siyasal ortam gittikçe demokrasiden uzaklaşılan, hukuk devletinin işlemediği, yargı bağımsızlığının ortadan kalktığı bir duruma işaret ediyor ki bu ortamda ekonominin iyiye gitmesini beklemek mümkün değil. -İşsizlik artacak. 2026 yılında istihdam sayısı geçen yıl 34 milyon 98 bin kişi olarak öngörülmüştü. Bu yıl 33 milyon 336 bin kişiye geriledi. Ekonomideki büyüme hızının yavaşlamasının istihdam üzerindeki olumsuz etkisini, diğer taraftan da ekonomik büyümenin istihdam yaratma kapasitesinin gittikçe düştüğünü göreceğiz. -Vergi gelirlerindeki yüksek oranlı artış önümüzdeki dönemde çok ciddi vergi artışlarının gündeme geleceğini gösteriyor ve Türkiye’nin mevcut vergi yapısında bunlar dolaylı vergi yani vatandaşın günlük hayatta kullandığı mallar üzerinden alınan katma değer vergisi ve özel tüketim vergisinden kaynaklanacak. Bunun da mevcut gelir dağılımını daha da bozacağı açık. -Türkiye Cumhuriyet tarihinin en büyük bölüşüm şoklarından birini yaşıyor. Gelir dağılımının gittikçe bozulduğu, yoksulluğun hem arttığı hem de derinleştiği bir sürecin içindeyiz. Asgari ücretin açlık sınırının dahi altında olduğu, en düşük emekli maaşıyla geçinmenin mümkün olmadığı, işçi, memur, emekli maaşlarının yoksulluk sınırının altında olduğu bir dönem bu. Bunun sonucunda da zenginin daha zengin, yoksulun daha yoksul olduğu bir dönem yaşanıyor. -Reel kesim ciddi bir durgunluk içinde. Sanayi üretimi azalıyor. Kapasite kullanım oranları düşüyor. Konkordato ilan eden şirket sayısı hızla artıyor. Sonuç itibarıyla hazırlanan Kalkınma Planları, Orta Vadeli Programlar, Bütçeler iktidarın siyasi tercihlerini gösteriyor. Yoksulluk asla kader değil, bugün mevcut siyasi iktidarın bilinçli uyguladığı politikaların bir sonucu. Özet olarak söylersek Orta Vadeli Program Türkiye’nin geleceğine yön verecek, ekonomideki karar alıcılara bir vizyon, bir perspektif ortaya koyacak bir program değil.